24 Eylül 2008

Mesajımız var...

Vaktiyle bir derviş, nefisle mücadele makamının sonuna gelir.
Meşrebin usulünce bundan sonra her türlü süsten, gösterişten arınacak, varlıktan vazgeçecektir.
Fakat iş yamalı bir hırka giymekten ibaret değildir.
Her türlü görünür süslerden arınması gereklidir.. .
Saç, sakal, bıyık ne varsa hepsinden.
Derviş, usule uygun hareket eder, soluğu berberde alır.
- Vur usturayı berber efendi, der.
Berber dervişin saçlarını kazımaya baslar. Derviş aynada kendini takip etmektedir. Başının sağ kısmı tamamen kazınmıştır.
Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girer içeri ve doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak,
- Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye kükrer.
Dervişlik bu... Sövene dilsiz, vurana elsiz gerek. Kaideyi bozmaz derviş.Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden.
Berber mahcup, fakat korkmuştur. Ses çıkaramaz.Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa baslar.Fakat küstah kabadayı tıraş esnasında da sürekli aşağılar dervişi, alay eder: 'Kabak aşağı, kabak yukarı.'
Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkândan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelir.Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir karnına dalıverir.
Kabadayı oracığa yığılır, kalır.Ölmüştür.
Görenler çığlığı basar.

Berber ise şaşkın, bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyarî sorar:
- Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?
Derviş mahzun, düşünceli cevap verir:
- Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helâl etmiştim. Gel gör ki kabağın bir Sahibi var. O gücenmiş olmalı!
***
Hikâye böyle...Ama hayat da böyle...Ensemize, kafamıza vurup vurup dalga geçen sahte kabadayıların, kabağın da bir Sahibi olduğunu, bu Sahibin de en affetmeyeceği şeyin kibir ve kul hakkı yemek olduğunu unutmaya başlayanlar, koltuklarına, makamlarına, rantlarına yapışanlar anlayacaklardır.

*Aylar öncesinde gelmiş bir e-postadan -mesajı düzenleyenin yorumu dahil- hiç bir kelimesi değiştirilmeden aynen aktarılmıştır.

6 yorum:

Adsız dedi ki...

..nice imtihanlar görerek yaşamaya mahkum olduğumuz bu bu hayatın bize layık görülenleri bizim hakettiklerimiz mi yoksa başkalarının yanlışlarının cezasını mı çekiyoruz anlamadım!
Tamam, günahkarım belki ama bu kadarı da sabır sınırlarını zorluyor, hatta isyana teşvik ediyor insanı.
Töbe töbe...
küçükfare...
Akşam vakti...
:))

Adsız dedi ki...

unuttum ben yokken balıklarımı beslersen yemler mausunun kürsörünün ucunda suya tıklaman yeterli.
:))

Adsız dedi ki...

süper yahu.. çok güldüm:)
bu neşenin yerine geldiği manasına mı geliyor yoksa kinaye,ironi ve saz arkadaşlarını mı yadediyor..:)
kendine iyi bak, hayatın kollarına bırak, bırak ki yaşa gitsin:)
sıcak ve gülümseyen sevgilerimle
SF

ayferbilici dedi ki...

Sanki yine bir ekip biçme meselesi sözkonusu ama, doğrusu bu konuda benim de kafam karışık. Çektiklerimizi, başkalarının yanlışlarına göz yummakla açıklayabilir miyiz acaba? 'Dünya kötü insanlar tarafından değil, kötülüğe göz yumanlar tarafından tehdit ediliyor demiş ya Einstein..bir bildiği var muhakkak!

İnsanlar umutsuz kalınca isyan edebilir belki..ama umut yoksa yaşamanın ve insan olmanın bir değeri kalır mı ki? Ot gibi saman gibi bir şey olmaz mıyız o zaman?
Ben bunları kendime çok sordum fırsatını bulunca işte böyle uzatırım konuyu..
Kısaca sabır şart..isyan yasak diyorum sana:)


şaşkının notu: hee bu kadar basit olduğu için becerememişim demek ki:)))

ayferbilici dedi ki...

Her ikisi de:) Hem neşem yerinde hem tüm dünyanın kötü saz arkadaşlarına gönderme!

Bıraktım gitti demek istiyorum ama olmaz ki; tutarım değneğin malum bir ucundan yine..bilmem mi ben kendimi:)

vallahi ben seni özlüyorum Örtmenim,
bilesin..

Adsız dedi ki...

şekerciğim seninde bayramın kutlu olsun:)
sevgilerimle