"Ne olur evcilleştir beni"
Evcilleştirilmeyi isteyen biri oldu mu hiç sizden? Eminim olmuştur...
Eminim sizin tarafınızdan evcilleştirilmek isteyen birileri olmuştur! Sadece bu kelimelerle ya da kelimelerle istememişlerdir. Ama muhakkak sizden kendisini evcilleştirmenizi isteyen birileri vardır ve de muhakkak olmuştur.
Sev beni..çünkü sevilmek istiyorum.
Ama hayır öyle değildi o, asıl istediğim, aslımın istediği, seni sevmeme izin vermen..çünkü benim sevmeye ihtiyacım var.
Bu böyle..Çünkü bu ihtiyacımdır, beni insan yapan.
Allah’ım hiç bir istek, bundan daha saf, bundan daha masum, bundan daha güzel ve bundan daha anlamlı olamaz...
“Gözler asıl görülmesi gerekeni göremez “ demiş, Exupéry
Küçük Prens’inde. Biliriz bunu değil mi biz de? Dünyaya bilerek geliriz hem de. Biliriz ama yine de, beğendik mi bir şeyi hemen ona
hakim olmak, ona sahip olmak isteriz. Hayat gailesi işte...Zamanla bildiğini unutturuyor insana! İçimizde sakladığımız sürekli bir
yarım kalmışlık, tamamlanmamışlık duygusu ile baktığımızda, bu da böyle. Aslında bunun böyle olmadığını, yani yarım
falan olmadığımızı da biliriz, ama hayat gailesi denen ego savaşları, gözle sevmeye yani sevdiğimizi zannetmeye davet eder bizi. Ve biz yapısı gereği tatmin olması mümkün olmayan ve yarım olduğunu
düşünen egonun tatmin olma yönündeki isteklerini yüreğimizin
kıpırtıları sanmaya başlarız. Belki de bu yüzden ego ile bakma ve egonun dışında bakmanın
ayırdına varamayız; onun ya da nefsin
dışından bakmayı bilmek istemeyiz. Böyle olunca da bir türlü egomuzun dışına
çıkarak bakamayız. Göremeyiz.
Sevmenin gözüyle değil, yüreği ile bakabilene mümkün
olduğunu...geriye kalanın boştan ibaret olduğunu biliyorum. Ama her bir haltı bildiğimizi
zannettiğimiz sürece sevmenin, yani kısa bir süreliğine geldiğimiz şu hayatla
gerçek bir bağ oluşturmanın, mümkün olup olmadığını bilmiyorum.
**
“Hadi gel oyna benimle” dedi küçük prens, “hiç keyfim yok...“
“Seninle oynayamam ki,”dedi tilki. “Evcilleştirilmedim
ben.”
“Evcilleştirmek ne demek?”
..
“Çoktan unutulmuş
bir şey…bir anlamda bağ oluşturmak diyebiliriz buna.” dedi tilki.
“Sen, benim için, diğer yüz bin küçük oğlan çocuğuna
benzeyen bir oğlan çocuğundan başka bir şey değilsin şimdilik. Sana ihtiyacım
yok. Senin de bana ihtiyacın yok. Ben de senin için diğer yüz bin tilki gibi
bir tilkiyim yalnızca. Ama beni evcilleştirirsen, birbirimize ihtiyaç duyarız.
Sen benim için dünyada bir tanecik olursun. Ben de senin için dünyada bir
tanecik olurum…”
..
“Yaşamım çok tekdüze. Ben tavuk avlamaya çıkarım,
insanlar da beni avlamaya çıkarlar. Bütün tavuklar birbirine benzer, bütün
insanlar da birbirine benzer. Bu yüzden biraz canım sıkılıyor doğrusu…” “Şuraya
bak! Şu buğday tarlasını görüyor musun? Ben ekmek yemem. Buğdayın bana yararı
yoktur çünkü. Buğday tarlaları bana hiçbir şey hatırlatmaz….Ama senin saçların
altın rengi. Yani beni evcilleştirirsen, müthiş olacak! Altın rengi buğdaylar
bana seni hatırlatacak. Ben de başaklardaki rüzgâr sesini seveceğim..”
Tilki susup uzun uzun Küçük Prens’i süzdü.
“N’olur...Evcilleştir beni!” dedi sonra.
..
“Ne yapmak lazım? diye sordu Küçük Prens.
“Çok sabırlı olmak lazım,” dedi tilki. “Önce, az ötemde
oturacaksın…Ben sana göz ucuyla bakacağım; ama sen hiçbir şey demeyeceksin. Dil
bütün yanlış anlaşılmaların kaynağıdır. Ama, her gün, birazcık daha yakınıma
oturmalısın.”
(Antoine de Saint-Exupéry - Küçük Prens)
(Antoine de Saint-Exupéry - Küçük Prens)
İşin aslı, sanırım ben şu benim egoya fena halde taktım. Anlaşılan onu yenmeden bana hiç rahat yok ve dahi..huzur yok.
2 yorum:
sana ne kadar yorgun olduğumu ve ne kadar bitik bir zihinle savaştığımı anlatmam mümkün değil Lodoscum.. ama .. eğer, yazını dört defa okuduğumu ve yine de bir şey anlayamadığımı söylersem umarım hali perişanımı anlarsın.. ne olur evcilleştir beni!! :))
Ne olur evcilleştir beni:)
Benim ne yazdığımın önemi yok bu cümleyi kullanabilene..Açıkçası sözü, hayatla kovalamaca oynarken sevmeyi ihmal etmemeliyim, çünkü ben seni severken hayatın -gözden ve gönülden kaçmış olan- geride kalanlarını da sevmiş olurum...demeye getiriyorum
Ama bunun için, aslında gerçek anlamda yaşayabilmek için koşullanmalardan, çıkarcılıktan ve sistemin dayatmalarından bağımsız yaşayabilmek gerek sanırım.
Yorum Gönder