30 Mart 2008

Hesse'den..


Her ne kadar birini rölantiye almış olsamda, üç kitabı eş zamanlı okumaya çalışıyorum bu aralar.O kitaplardan birisi (gece okuduğum) İris Kantemir'in çevirisiyle Hesse'nin 'Masallar'ı. Ondan bir hikâye aktarmak istiyordum ama şimdi değil, belki daha sonra. Şimdi yine Hesse'den bir başka alıntı yapıyorum buraya.

Ağaçlar benim için her zaman en etkileyici öğütleyiciler olmuşlardır. Onlara, halklar ve aileler halinde ormanlarda ve koruluklarda yaşadıkları zaman saygı duyuyorum.Tek başlarına olduklarında ise, onlara duyduğum saygı daha da artıyor. Tıpkı kendilerini yaınızlığa mahkum etmiş insanlar gibidirler. Sahip oldukları herhangi bir zayıf yönden ötürü yaşanan bir yalnızlık değildir bu; tersine, Beethoven ve Nietzsche gibi, büyüklüklerinde yalnızlaşmış insanlara benzerler.

Tepelerinde dünyanın uğultusunu duyarlar, kökleri ise sonsuzluktadır; ama onların içinde kendilerini yitirmezler, tam tersine, yaşamlarının tüm gücüyle yalnızca, bir tek şey için çaba gösterirler: Kendi içlerinde varolan yasaları gerçekleştirmek, kendilerini yansıtmak. Güzel ye güçlü bir ağaçtan daha kutsal, daha yetkin bir şey olamaz.

Bir ağaç kesildigi zaman, ölümüne yol açan çıplak yarasını güneşe tuttuğunda, gövdesi ve mezar taşının aydınlık halkalarında onun tüm öyküsünü okumak mümkündür: yaş halkalarında ve budaklarında, tüm savaşımı, tüm acıları, tüm hastalıkları, tüm mutluluk ve gelişimi harfi harfine yazılıdır, verimsiz yıllar, bereketli yıllar, atlatılan saldırılar, uzun süren fırtınalar, hepsi! Ve her köylü çocuğu, en sert ve en soylu odunun, en dar halkalısı olduğunu, dağların yüksek yerlerinde, süregelen tehlikeler içinde en kuVvetli, en güzel, en sağlam ve en yetkin ağaçların yetiştiğini bilir.

Ağaçlar kutsal varlıklardır. Onlarla konuşmasını, onları işitmesini bilen, gerçeği de yakalar. Onlar öğretiler ya da hazır reçeteler öğütlemezler, onlar bireyi dikkate almadan, yaşamın en eski yasasını vaaz ederler. Bir ağaç şöyle diyor: İçimde bir öz, bir kıvılcım, bir düşünce saklı, ben ölümsüz yaşamın yaşamıyım. Ölümsüz doga ananın, benimle gerçekleştirmeyi göze aldığı deneyim ve oğul verme çabasının eşi benzeri yoktur. Benim kalıbım ve derimin damarlarının da eşi benzeri yok, doruğumdaki en küçük yaprak oyunu ve kabugumdaki en küçük yara bile benzersiz. Görevim, böylesine belirgin olan bu benzersizlikte sonsuzu yaratmak ve göstermektir.

Bir ağaç şöyle diyor: Gücüm güvenden gelir. Babalarımı bilmiyorum, her yıl benden doğan binlerce çocuğumu da tanımıyorum. Tohumlarımın gizini sonsuza dek taşıyacağım, tek düşüncem bu. Tanrı'nın içimde olduğuna güveniyorum. Görevimin kutsallığına güveniyorum. Bu güvenle yaşıyorum.
Üzgün olduğumuzda ve yaşama katlanamadığımız zamanlarda bir ağaç bize şunu diyebilir: Sessiz ol! Sakin ol! Bana bak! Yaşam kolay değil, yaşam zor da değil! Bunlar çocukça düşünceler. Tanrı'yı konuştur içinde, o zaman onlar susarlar. Yolun, seni annen ve yurdundan ayırdığında korku duyarsın. Ama her adımın ve her günün seni yeniden annene götürüyor. Yurdun orası ya da burası değil. Yurt senin içinde ya da hiç bir yerde.
Akşamları rüzgârda hışırdayan ağaçları duyduğumda, yüreğim yolculuk tutkusuyla dolar yeniden. Uzun süre sessizce dinlendiğimde, yolculuk tutkusunun özü ve anlamı ışığa çıkar. Bu, sanıldığı gibi acılardan kaçış isteği demek değildir. Bu, yurda, Doğa ananın belleğine, yaşamın yeni meselelerine olan özlemdir. Bu, eve götürür insanı. Her yol eve çıkar, her adım yeni bir doğuştur, her adım ölümdür, her mezar doğa anadır.

Biz çocuksu düşüncelerimizden korktuğumuzda, hışırdar ağaç orada akşamları. Nasıl bizden uzun yaşıyorlarsa, öylesine uzun düşünceleri vardır ağaçların; uzun soluklu ve sakin. Onların dediğini gerçekten anlamadığımız sürece, bizden daha akıllı görünürler. Fakat eğer agaçları duymayı öğrenirsek, işte o zaman özellikle düşüncelerimizin kısırlığı, aceleciligi ve çocukça telaşının, eşsiz bir neşe kaynağı olduğunu görürüz.

Ağaçların dediğini gerçekten duyabilen kişi, artık ağaç gibi olmak istemez. O kişi artık oldugundan başka bir şey olmayı da istemez. İşte bu özüne, vatanına dönüştür. İşte bu mutluluktur.
(Hermann HESSE- Bozkırkurdu'nun Düş Yolculukları)

8 yorum:

güvercin postası dedi ki...

eşitliğin ve adaletin evrende anlamını aradığı her yerde eşikte yaşamaktır "Hesse", tabi bence...

İŞİN PÜF NOKTASIDA BU GALİBA: EŞİKTE YAŞAMAK.

erik ağaçlarının pembe çiçeklerle ortalığı kapladığı şu baharın eşiğinde

:)

Adsız dedi ki...

hesse ye kocaman selamlar,önünde şapka çıkarılası bir aydın kişi. şu yalnızlığını büyüklüğüyle temellendiren ağaçları ben de takdir ettim. üstelik ben de aynı fikirdeyim. insan-isterse ağaç olsun- tarihte ve dünyada eşine benzerine rastlanmayacak biricik varlık. varoluşçuluğun bu düşüncesini bende benimsiyorum. hepimiz tek tek halkalarının eşsizliğiyle yaşayanlarız.
çok iyi, bir an önce bende alayım bu kitabı. şu sıralar conan okuyorum..resimli roman sadece okunmuyor gerçi:))
sevgilerimle..
SF

ayferbilici dedi ki...

Oysa bence Hesse, eşikten içeri girip benliğini tanımaya çağırıyor insanı..
Ne bileyim Ateşinsesi, insan eşikte yaşamaya devam ederse eğer eşitliği, adaleti araması gereken yerde arayamaz gibi geliyor bana da.(Yanlış anlamış olabilirim demek istediğini ama, benim de böyle demek geldi içimden)

ayferbilici dedi ki...

Sevgili Felsefecim, kitabı okumanı çok isterim.Hazır elim dokunmuşken yeniden okumalıyım ben de.Ama Hesse'nin okunası daha çok kitabı var listeme aldığım.
...
Sanırım en kısa zamanda bi de Conan edinmeliyim:)

Sevgiler, sana.

güvercin postası dedi ki...

yaşadığımız 2008 in dünyasında bu eşikte yaşama kültürünün ne kadar yaygın olduğunu anımsamak çokda zor olmasa gerek.

özünde kapital dünyanın postmodern kültüre yapılandırılması aşamasının eşiğidir hesse,tutarsızdır.postmodern bir yolculuktur.

neyse yahu çok ta büyütülecek bir hatırası yok

sevgiyle...

ayferbilici dedi ki...

Peki o zaman büyütmeyiz biz de:)

Sevgiler.

güvercin postası dedi ki...

hadi kaptan deniz durgunken gel iç şu çayını,yasaktı zaten biliyorsun ama neden göz yumdum ki şu kedininde binmesine tekneye

:)))


Bu yaşa geldim içimde bir çocuk hâlâ
Sevgiler bekliyor sürekli senden.
İnsanın bir yanı nedense hep eksik
Ve o eksiği tamamlayayım derken,
Var olan aşınıyor azar azar zamanla.

Anamın bıraktığı yerden sarıl bana.

Anılarım kar topluyor inceden,
Bir yorgan gibi geçmişimin üstüne.
Ama yine de unutuş değil bu,
Sızlatıyor sensizliği tersine.
Senin kim olduğunu bile bilmezken.

Sevgiden caydığım yerde darıl bana.

m.altıok/sevgimle

ayferbilici dedi ki...

Güzelmiş.
......
Kavaklar'ı dışında bildiğim bir şiiri yoktu,sayende Metin Altıok şiirlerini okudum biraz.