Oldum olası kendimi bir garip hissetmişimdir. Beni tanıyanlardan veya burada yazdığım yazıları okuyanlardan benim bir garip veya biraz tuhaf olduğuma hükmedenler olmuştur belki amma..benim kendimi tuhaf bulduğumu bilmez hiç kimse. Yani elbet..şu ana kadar. Aslına bakılırsa bu güne kadar hiç şikayetim olmadığı gibi, garip/tuhaf olduğum düşüncesinden garip bir hoşnutluk da duyarım. Farklı ve anlamlı bulurum bu durumumu..Aslında Ahmet İnam Hoca, Hayatımızdaki İnce Şeylere Dair adını verdiği kitabında garipliğin tanımlamasını tam hakkını vererek yapmış. Bazılarında kendimi bulduğum, bazılarına ise sahip olmaya can attığım tanımlamaları bütün içselliğiyle sıralamış.
“Garip gurbette olandır..Vatanında bile. Evinde bile. Burada iken, hep oradadır. Göçebedir. Yurdunda göçebedir. Bu gurbet duygusu onu dünyevi isteklerden, mülklenme açgözlülüğünden alıkoyar. Hep ötededir. Üşüşmez, kapışmaz. Yapışmaz (..)
Garip dış dünyada gurbette, içinde ülkesindedir. Garip iç dünyası ile dış dünya arasında dolanıp durur(..)
Dünya meşgul olunacak, “iş” yapılacak bir yer değildir.
Garip kimseyi kırmadığı için, kimseye kin tutmadığı, kimseyle yarışmadığı, kapışmadığı için kimsesizdir(..) Sorumsuz değildir. Evrenden, Cân’dan, canlılıktan sorumludur....“
Bana göre ince, içrek, direkt bir o kadar da muzip ve ondan çalacağım ifadelerle ise yabanıl ve yadırganan bir üslupla ele alınmış olan bu kitapta sadece garipliğin anlatıldığı zannedilmesin lütfen..Muhabbet Yaraları’nın, Yanlış Yerde Olanlar’ın, Hesabîler’in, Işıkçılar’ın anlatıldığı kitapta yazarın yani “Haydi hep birlikte Attaya Didiyoz” diyen çocuğun Ahmet Amcasının, dünyanın kaç bucak olduğunu öğrenmeye nasıl gittiğini okuyabilir, arada bir yerde yobazlığın tanımını yeniden bulabilir, Önce Sevgililer Bozuldu’da sevda özürlü hayatımız için sevdadan özür dileyişine tanık olabilirsiniz.
*
Hani iki kişi arasında kalması gereken duygu, düşünce ve hatta yaşanmışlıklarını ilgisiz bir üçüncü kişiye ifşa edenler karşısında, anlatılanları duyduğu için o üçüncü kişi hicap duyar ya bazen..işte şahsen ben.. tanımadığım insanlar bana kendi dedikodularını yaptıklarında hiç hicap duymamacasına hicap duyabilirim ki, bu da ihtimal bir garabet alâmetidir. Biliyorsunuz hicap duymak utanmakla kardeştir, onunla anlatılır fakat, o bence utanç duymak değildir yalnızca...Hicap duymanın varlığından yanında-yakınında sevgi ve hadi o değilse saygı varsa...söz edebilirmişiz gibi gelmiştir bana her zaman. Dedikoduyu yapanda da dinleyende de bu böyle…En azından benim için böyle ve benim gibiler için bu böyle olsa gerektir. Şimdi durduk yere nedir bu hicap meselesi diyene, boş verin derim, ama yine de okuyacak olursanız asla bu duygu, fikir ve anlam paylaşımcısı filozofu okumaktan hicap duymayacağınız konusunda garanti veririm.
Ahmet İnam Hoca’nın bir yazısını uzun zaman önce alıntılamışım. Uzun bulmayacaklar sevecektir de, eminim. İsterseniz buyurun. (link değil, bağlantı verebildim)..İstemezseniz siz bilirsiniz, ama benden söylemesi, siz kaybedersiniz:)