tag:blogger.com,1999:blog-2076075940893976857.post7278129654994357741..comments2020-03-10T11:09:38.557+03:00Comments on ..Biz ki her dem yeniden doğarız; bizden kim usanası: Sait Faikayferbilicihttp://www.blogger.com/profile/05961508753593014463noreply@blogger.comBlogger2125tag:blogger.com,1999:blog-2076075940893976857.post-1053397687995829432007-11-21T22:46:00.000+02:002007-11-21T22:46:00.000+02:00Sabah okudum seni.Masa başından kalkıp yaban yemiş...Sabah okudum seni.Masa başından kalkıp yaban yemişi toplamaya çıkıverdim birden.Kayalara tırmanan dağcıların ipine sarıldım.<BR/>Tepelere dolanan rüzgarların sesini duydum.Günüm efil efil,parıl parıl başladı.<BR/><BR/>Dilovası'ndan her geçişimde (yıllarca Değirmendere'ye gittim) içim burkulurdu.Günahkâr ellerin ağuladığı bölgenin güzelliğinden gözlerimi ayıramaz,ordan uzaklaştıkça bir yakınımdan ayrılıyormuşum gibi hüzünlenirdim.Herşeye rağmen,her şeye inat etkiler beni o topraklar...<BR/><BR/>Doğanın içinde, doğanın birer parçası olduklarını unutanlar, söğüdün hüzünlü yalnızlığını anlamaktan çok uzaklar.Belalar ortalıkta kol geziyor.Ama söğüdün yalnızlığını görmezlikten gelenler veya seyredenler kendi yalnızlıklarına razı olmalılar.<BR/><BR/>Öyküyü benimle paylaşman..kocaman bir armağan.Kelimenin tam anlamıyla şükran duydum,minnet duydum içimde.Evet Temel..dilerim ki söğüt ağacının ölümünü seyreden bir dünyadan benliğimizi kurtarırız.Çok geç kalmadan.ayferbilicihttps://www.blogger.com/profile/05961508753593014463noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-2076075940893976857.post-20250518538488907082007-11-21T09:47:00.000+02:002007-11-21T09:47:00.000+02:00SÖĞÜTOyuk kayalar rüzgarın uğultusuyla çınlıyor, v...SÖĞÜT<BR/><BR/>Oyuk kayalar rüzgarın uğultusuyla çınlıyor, vadinin iki yanında yükseliyordu. olgunlaşmış yaban yemişlerini toplayan çocuklar ve kayalara tırmanan dağcılar aynı karede yan yanaydı. <BR/><BR/>Bazı irice meşe ağaçlarının altında ise iki çıplak beden tek vücut gibiydi, ama bu fotoğrafı çeken çocuk gözleri asla flaş kullanmazdı. <BR/><BR/> <BR/><BR/>Kayalara tırmanan dağcılar, bu tırmanışta tutundukları iplere hayatta hiç kimseye duymadıkları bir güvenle bağlanır, zirveye vardıklarında kendilerini yeniden doğmuş gibi hisseder, hayatın tüm karmaşalarından uzaklaşırlardı. Kayaların zirvesinden Marmara denizinin tüm koyları görünür, vadinin aşağısındaki bağlarda yeşeren üzümlerin güneşte kalan yüzleri gibi gülümserlerdi. <BR/><BR/> <BR/><BR/>Şehrin bunaltıcı telaşından kaçanlar aşağıda kayaların arasından sızan su kaynaklarının başına sofralarını kurar, avuç avuç su içer, kayaların oyuk gölgeliğinde suyun sesini dinleyip uyurlardı. Bütün kaynakların suyu birleşir, kayalardan çağlar Dilderesi'ni oluştururdu. <BR/><BR/> <BR/>Dilderesi Dilovası'nı ikiye bölerek akar, denize dökülürdü. Çok yakın zamana kadar derenin ikiye böldüğü bu ovada kirazın, üzümün ve her türlü meyvenin envai çeşidi yetişir, rengarenk çiçekler yaşayan tüm canlılara huzur verirdi. Serçeler kiraza doyar, çocuklar kiraz çürüğü yanaklarıyla gülümserlerdi. <BR/><BR/> <BR/><BR/>Şimdilerdeyse ovayı ikiye bölerek akan derenin suyu denize kadar her türlü kimyasal atıkla tüm canlılığını yitiriyor sim siyah bir renk alıp denize dökülüyordu. Tarihi köprünün yanında suyun kenarında gövdesindeki kabuğun rengi kararmış, yaprakları delik deşik olup çürüme rengini alan söğüt ağacı ölümden beter bir ızdırab yaşıyor, yalnızca düşlerine tutunuyordu. Bir zamanlar dallarının parlak yeşili kabuğundan düdük yapan çocukları ve doğanın şarkılarını söyleyen kuşları özlüyordu. <BR/><BR/> <BR/><BR/>Dereden etrafa yayılan pis koku fabrikaların bacalardan çıkan gazlara karışıyor ovayı ölümün yeşerdiği bir toprak parçasına çeviriyordu. Burada fabrikalar durmaksızın çalışıyor, para her gün çoğalıyor ama doğa insanın onu hapsettiği sonsuz yalnızlığını yaşıyordu. Bu yalnızlık Pandoranın Kutusu'nu açıyor tüm belaları özgür bırakıyordu. <BR/><BR/> <BR/><BR/>Söğüt ağacını yavaş yavaş ölüyordu, her şey gibi…<BR/><BR/> <BR/><BR/>2<BR/><BR/> <BR/><BR/>İpek yolunun geçtiği ovaya derenin kış aylarında suları yükseldiği için Gebze'de inşa edilen Çoban Mustafa Paşa Külliyesi'yle eş zamanlı olarak Mimar Sinan tarafından yapılan köprünün yanına dikilen söğüt ağaçlarının son varisinin öyküsüydü burada anlatılan… <BR/><BR/> <BR/><BR/> t.kurt/benimde bu öyküyü seninle paylaşasım geldi dilerim söğüt ağacının ölümünü seyreden bir dünyadan benliğimizi kurtarırız.Anonymousnoreply@blogger.com